“Timeo hominem unius libri”
Aquinas
M.Ö 415
Başpiskopos Theodisius rahatsızdı.
Ve atadı Psikopos Cyrill’i söndürmesi için ışığı.
İskenderiye’nin aşağılarından Cyrill’in sesi yankılandı:
–Pagan!
–Şeytan!
-Dinsiz!
– Öğrenmeli kadın uysallığı ve sessizliği. Doğru değil kadının ne dersi ne de etkisi.
Suskun olacak ve sessiz kalacaktır. Çünkü önce Âdem, sonra Havva yaratılmıştır”
Yüz basamaklı merdivenle çıkılan ve kente tepeden bakan okulda aşağıdan yükselen hoyrat ses duyulmadı.
Düşünceleri ve bakışları dönmüşken yıldızlara, anlatıyordu öğrencilere Hypatia: “İnanmadan önce sorgula, sonra dur bildiklerinin arkasında. Ve cesaretle söyle, susma!”
Herkese açıktı İskenderiye Okulu’nun kapısı. Egemen olduğundan özgür iradeye saygı, hiç çatışmazdı burada farklılıkları.
“Düşünme hakkını kullan” denirdi her kapıdan girene.
“Yanlış düşünmek bile hiç düşünmemekten yeğdi” onlara göre.
Gel gör ki yüceltilse de burada akıl, bilgi ve düşünce.
Yetmedi engellemeye karanlığın o kapıdan içeri girmesine.
O gelen talan etti okulu ve kütüphanesini.
Hamamlarda yakıldı Euclid’in Arşimed’in ,Herofilos’un Eratosthenes’in ve nicesinin düşüncesi.
Hypatia taşlandı ve etleri kemiklerden ayırdı istiridye kabukları…
Nefret doluydu karanlığın öfkesi.
Yıktı, bilimin ve özgür düşüncenin son kalesini.
“Liyakat değil sadakat” diye buyurdu sonra
“İlgilendirmez bizi bu yıkım” dedi halk “Bağlamaz düşüncenin davası, işinde gücünde olanları.”
Ne büyük yanılgı!Ne büyük yanılgı!
Onları da unutmadı! Bin yıllık karanlığa gömerken insanlığı, İskenderiye’nin yangını…
Theodisius’un kör inancı, Cyrill’in aşağı eğik başımı yarattı bu çılgınlığı?
Onlar ki; inşa ettilerse de Okul’un yerine bir kilise,
Binlerce yıl sonra bugün Hypatia ve öğrencilerinin izi var sözlerimizde.

M.S 1933
… Gülünçtü bıyıkları, donuktu bakışları ancak etkilerdi hitabeti halkını,
“Değerlerimize karşı çıkanlara hayır!” oldu sloganı.
–Bir vatan hainidir savunan bu değerlere karşı fikirleri…
- Bizden değildir ve görevini hafife alıyor demektir karşı düşünceler üreten öğrenci.
- –İstiyoruz ki, fakülteler olsunlar milli kimliğin mabedi…
Gürleyen sesin ardından alevler aydınlattı geceyi.
Şenlik ateşleri sanmayın; yanan Einstein, Freud, Keller ve Hemingwaydi.
Tek tek silerken üniversitelerden istemediği fikirleri, kitaplar körükledi ateş yeminlerini.
“Toptan temizlik” dediği edebi ateşlerde; tasfiye etti üniversitelerden çoğulcu düşünceyi ve kültürlü toplum bilincini.
Ve o gün olanlar felaket çağının ilk habercisiydi; ateşin aydınlığı, geleceği gölgeledi.
Halkın gözü perdeli, görmezden geldi okulları saran alevi.
Kimi içinden geçirdi: “Müstahak onlara! Çok alışmışlardı yukarıdan bakmaya!”
Gel gör ki kendilerinden azade gördüklerinin yangını, yıllar sonra sardı kül etti evlerinin ocaklarını ve çocuklarını…
Sanatçı olmak istemişti; iyi bir ressam belki…
Beceremedi!
Başarısızlığa uğramış isteği ve sevgisi miydi bu amansız nefretinin kökeni? Belki de saplandığı güç ve iktidar deliliği!
Nasıl da bir oburlukla yok etti önüne çıkan her şeyi.
En yukarıya çıkmak istedi de ezip geçti tüm yukarıda gördüklerini.
Heyhat! En aşağıda, çelik ve betondan bir sığınakta intihar etti.
M.S 2021
Rahatsızdı.
Ve atadı Rekyum Blue’yu söndürmesi için ışığı.
Yılın ilk soğuk sabahında.
Kente yukarıdan bakan ve yüz basamaklı merdivenle çıkılan okulda;
Kadim İskenderiye’nin ruhu durdu karşılarında:
–Boyun eğmeyeceğiz karanlığa,
–Vazgeçmeyeceğiz ve bakmayacağız aşağı, asla!
–Rekyum Blue istifa!
–Açık okulun kapısı herkese; değer veriyorsa eğer özgür iradeye, bilime, düşünceye ve de liyakate!
–Çatışmaz burada farklılıklar, filizlenemez ekmek istediğin tohumlar.
– “İnanmadan önce sorgula, sonra dur bildiğinin arkasında Ve cesaretle söyle, susma!” var, bu okulun harcında…
Dedi akademisyenler ve öğrenciler
Ve sırtlarını döndüler.
Ne de korkunçtu karanlığın öfkesi ve duyunca bu sözleri;
Yankılandı sesleri;
-Lezbiyenin mezbiyenin dinlenmemeli sözleri, kadın dediğin de öğrenmeli uysallığı ve sessizliği. Söyleyin! Talebe mi bunlar; yoksa terörist mi? İstiyoruz ki, olsun fakülteler milli kimliğin mabedi…
-Onlar evlat değil, zehirli yılanlardır, gerekli başlarının ezilmesi. Bize karşı çıkan düşünceler bedelini ödemeli! Ve silmeli her yerden bu sapkın zihniyeti
Herkese açık okul kapısı bak şimdi kelepçeli. Siyah bir gölge gibi kapladı gelenler meydanı ve derslikleri.
Hedef gösterseler de akademisyenleri ve öğrencileri; vazgeçiremediler onları savunmaktan özgür üniversiteyi.
Kırdılar kapıları evlerde, sürüklediler çocukları yerlerde. Hırpaladılar, tutukladılar ama nafile! Onlar bakmadı aşağıya dün de, bugün de…
Orası ki özgür düşünce ve çoğulcu kültürün son kalesiydi. Tüm ülkenin gözü üzerlerine çevrildi:
Kimi görmezden geldi, okulu saran karanlığı, ilgilendirmezdi onları. Bağlamazdı düşüncenin davası, işinde gücünde olanı. Zaten hep kazanan olmaz mı ki elinde tutan gücün sopasını!
Kimi ise ilendi: “Müstahak onlara! Çok alışmışlardı yukarıdan bakmaya!”
Ancak çoğunluk, farkındaydı olanları. Habercisidir felaketlerin düşüncenin talanı. Onları da unutmaz, yutarken okulları, bir zaman sonra sarar, kül eder evlerini, ocaklarını ve çocuklarını…
Ve dediler: “Dalgadır her bir direniş. Durduramaz belki tek başına karanlığın görece zaferini. Ancak art arta gelen dalgalardır ki aşındırır gücünü karanlığın ve gün gelir söndürür alevini.” Işığın yanında saflarını seçtiler.
Neydi ateşleyen karanlığın fitilini?
Kör inancı mı; Rekyum Blue’nun aşağı eğik başımı?
Başarısızlığa uğramış düşleri mi bu amansız nefretin kökeni?
“En yukarıdayım” demek için ezip geçme isteği mi tüm yukarıda gördüklerini? Delicesine saplanılan güç ve iktidar isteği?
Nasıl da oburlukla talan ederken her yeri, yüz basamaklı merdivenle çıkılan tepenin paha biçilmez değeri mi?
Belki de HEPSI…
Ancak kadim geçmişin birkaç sözü vardı söyleyecek. Yaşandı bunlar hep ve sonuç hiç değişmeyecek.
Görmüyor musun, öğrencileriyle Hypatia var sana sırtını dönenler arasında. Ve Helen Keller sana sesleniyor mektubunda:
“…Eğer düşünüyorsan düşünceleri yok edebileceğini, hiçbir şey öğretmemiş tarih sana demek ki.
Dün olduğu gibi bugün de düşüncelerin yayılmasını engellemekti tiranların en büyük gayreti. Ancak, yok etmek istedikleri o düşünceler sonunda tiranları yok etti…“
SS