Bayan Çarkıfelek’in Kalbi 

Bayan Çarkıfelek’in kalbi ile olan münasebeti, tüm çocuklar gibi, kendinin ‘kendi’ olduğunun bilincine vardığı yaşlarda başladı. Kalbin kan pompalayan, herkesin yumruğu kadar kırmızı kaslı bir organ olduğunu bilmeden çok önce. Büyüklerin cümlelerinde sıklıkla kullandığı ve tuhaf bir şekille sembolize edilen kırmızı şey… Yaşı gereği en büyük keyfi yetişkinleri taklit etmek olan Çarkıfelek, doğal olarak bu pek sevilen sözcüğe kayıtsız kalamadı ve konuşmalarının arasına serpiştirmeye başladı. Etrafındakiler, onun bu haliyle epey eğlense soyut kavramlardan ve imalardan bihaber olduğundan, düştüğü gülünç durumları da farkına varamadı. Özellikle, büyükannesinin sıkça kullandığı “kalbine sor” cümlesi favorisi oldu ve hemen her yere sıkıştırdı:

-Bugün parka gitmek ister misin?

-Kalbine sor, büyükanne!

Tereciye tere satmak gibi…

Gülüşmeler…

Ancak, “kalp” denilen şeyin göğsünün ortasındaki pırpırlama olduğunun da farkındaydı. Öfkelendiğinde, yasaklı şeyler yaptığında ya da gece yatağın dışına çıkan ayağını kapacak olan canavarı beklediğinde tanışmışlardı. En çok da büyükannesinin onun için yaptığı tatlıyı kaşıklarken…

“Kalbim;

Tatlısını ya da canavarını bekleyen,

Pırpır uçak.

Yaşama kanatlanacak.”

Kalbin, herkesin yumruğu kadar büyük ve kırmızı kaslı bir organ olduğunu öğrendiğinde ve sonraki yıllarda Çarkıfelek’in onunla olan ilişkisi farklı bir yola girdi. Soyut kavramları bilen, kullanan ve “duygular” denilen keşfinin içine balıklama atlayan bu kadın için kalbi evrenin merkeziydi. Bu sebepten, kendisini bekleyen tüm hazları büyük bir açlıkla tatmaya güdülenmiş kalbi bu kez pırpırlamıyor, gümbürdüyordu.

 Kalbin, herkesin yumruğu kadar büyük ve kırmızı kaslı bir organ olduğunu öğrendiğinde ve sonraki yıllarda Çarkıfelek’in onunla olan ilişkisi farklı bir yola girdi. Soyut kavramları bilen, kullanan ve “duygular” denilen keşfinin içine balıklama atlayan bu kadın için kalbi evrenin merkeziydi. Bu sebepten, kendisini bekleyen tüm hazları büyük bir açlıkla tatmaya güdülenmiş kalbi bu kez pırpırlamıyor, gümbürdüyordu.

İşte Bayan Çarkıfelek yaşamının bu kesitinde, gürültülü şekilde bayır aşağı yuvarlanan dev bir kırmızı kas yığınına dönüştü ve ortalıkta uzun yıllar bu vaziyette dolaştı. Pek övündüğü mantığı ve rasyonelliği ise ardından koşarken epey bir zorlandı; çoğunlukla da yakalayamadı. Bu koşturmanın yönü dışarıya ve geleceğe dönüktü. Ara sıra nostalji yaşadığı da oldu ama çok kısa sürdü. Dışındakiler; insanlar, olaylar, durumlar, olgular, mekanlar… Ve tüm bunlarda şekil alan duygular; huzur, sevgi, öfke, hüzün, korku, isyan, özlem, nefret… Ve aşk! Kalbini en çok yoran, öte yandan ağır bir müptelalık yaratan… Aşk, neredeyse tüm duyguların, her defasında farklı oranlarda bileşimi bir “kokteyl” olarak karşısına çıktığından, Çarkıfelek onu diğerleri gibi kolayca tanımlayıp bir yere oturtamadı. Ne olduğu ile ilgili ciltlerce kitap okudu, günler ve geceler boyu süren tartışmalara girdi. Ancak her defasında yenilenen ve yeni bir formda karşısına dikilen aşk onu zorluyordu. En sonunda pes ederek “tanımsızlık” la tanımlamayı seçti. Tahmin edersiniz ki, işin içine bir tanımlanamayan ile yardımcı rolde “ötekiler” girince, neredeyse sorduğu tüm sorular da yanıtsız kaldı. Durum böyle olunca, kalbi defalarca rotasından saptı, sendeledi, yalpaladı, düştü, kırıldı. Bayan Çarkıfelek biraz yavaşladı mı? Hayır! Artık tam bir müptela olan kahramanımız, kısa bir kırık kalp onarımı küründen sonra, karşısına çıkacak ilk kokteylin tadına bakmak için yeniden tabanları yağladı. Dudağında lezzetini hissettiği her yudum ise zavallı kalbini gümbürdemenin ötesinde 70 lerin davul ritimleri gibi attırdı.

“…When the truth is found to be lies

And all the joy within you dies

Don’t you want somebody to love?

Don’t you need somebody to love?

Wouldn’t you love somebody to love?

You better find somebody to love…”

Bu ritmin sarhoşluğunda uzun süre devindi, durdu. Her nefesi kesildiğinde ise çocukluktan kalma bir alışkanlıkla, büyükannesine koştu. Kalbini bildiği ve emin olduğu tek netlikte sağaltmak için…

Kalbim sorulara yanıt vermiyor büyükanne!

Bu görüşmelerden kısa bir zaman sonra Bayan Çarkıfelek -tam da kendine yakışır bir biçimde- ani ve münasebetsiz bir olgunlaşma deneyimi yaşadı. Nasıl mı? Bir sabah uyandığında, her zaman olduğu gibi, yatağından doğrularak aynada kendine baktı. Ve o anda, tam olarak nereden geldiğini kestiremediği bir iç ses tüm benliğini kapladı:

Buraya kadar, yoruldum!

İşin ilginç tarafı, bundan sonra ne yapması gerektiğini de bilerek uyandığını (oysa daha önce bunun üzerinde hiç düşünmemişti) fark etti. Afallamış kahramanımız aynada suretine bakakalmış iken bir kez daha sarsıldı. Kalbinde ne çocukluktan kalma bir pırpırlama ne de alışık olduğu gümbürdeme vardı. Sadece sezgisel bir ses. İşte o sabahtan itibaren Çarkıfelek; herkesin kendi yumruğu kadar, kırmızı kaslı, yorulabilen ve bu nedenle ani bir ölüme sebebiyet verebilen bir organı olduğu bilerek… Kendine yeni bir rota çizdi. Koşmadan, yuvarlanmadan, dingin, dışarıya değil kendine yönelen bir rota. Çarkıfelek in eskisi gibi olmadığı fark edildiğinde, herkes bu beklenmedik değişime pek sevindi. Ailesi de gizliden gizliye derin bir “oh” çekti.

Büyükannesi sadece gülümsedi!

Isolated hand drawn purple outline flower of passionflower, passiflora on pink violet watercolor spot. Print of curve lines

Malum sabahın ardından Bayan Çarkıfelek, başına gelen bu tuhaf olayı sindirdi. Kılavuz tayin ettiği bu sezgisel sesi de -oldukça gevezeydi- deneyimlediği birkaç olaydan sonra dinlemeyi alışkanlık edindi. Kısa sürede Çarkıfelek için sese kulak vermek, susadığında su içmek kadar doğal bir hale geldi.

Pek övündüğü mantığı ve rasyonalitesi bu işe ne dedi?

İlk başlarda tamamen geri plana atıldıklarını düşündüler. Ancak, sesin çoğunlukla yanılmadığını görünce birlikte hareket etme kararı aldılar. Zaten, onlardan da bu beklenirdi! Çarkıfelek’in peşinden koşturmaktan bezmişlerdi. Böylesi daha iyiydi.

Ya sorular, duygular, aşk?

Bu yeni keşif Çarkıfelek’e çok şey öğretti. En başta da her şeyi yanlış anladığını…  Fark etti ki; her kalp sadece kendisi ile ilgili soruları yanıtlar, ötekileri değil. O yüzden, başkalarına ait soruları bir daha hiç sormadı. Üstelik zaman ve mekandan da bağımsızdı. Onun için geçmiş ya da gelecek yok, sadece “an” vardı. Ve tek gerçeği tam da o “an” da olandı. Ne olmuş olanın tortusunu tutabilir ne de olması istenenin garantisini verebilirdi. Ya diğerleri ile ilişkisi? Çarkıfelek’in onlardan istedikleri? Ses dedi ki;

Bilmek için istediğini

Çıkarmalısın ara sıra

“Kendim” dediğin giysiyi.

Çırılçıplak kaldığın anda

Hissettiğindir; istediğin

Ve de sadece kendin.”

Çarkıfelek, kendisine fısıldanan bu reçeteyi her yerde ve özellikle de aşk üzerinde denedi. Sonuç mükemmeldi. Zaten başından bu yana yardımcı rolde olan “ötekiler” silikleşti. Onların sundukları da… Bu kez, önüne konan her kokteyli tatmak yerine sadece kendi istediğini söyledi ve kana kana içti.

Büyükanneye ne oldu?

Onu en son gördüğünde zaman ve roller tepe taklak olmuştu. Büyükannenin kalbi, tatlısını ya da canavarını bekler gibiydi kanatlandı, kanatlanacak… Çarkıfelek ise birazdan ona en sevdiği tatlısını hazırlayacak. Elini tuttuğunda büyükannesi ilk kez sordu:

– Beni seviyor musun?

-Kalbine sor büyükanne…

-Kalbim güzel şeyler söylüyor Çarkıfelek.

SS

Share:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir